|
|
Babası : Sultan Abdülmecid
Annesi : Gülcemal Sultan Doğduğu Tarih : 2 Ekim 1844 Padişah olduğu tarih : 27 Nisan 1909 Öldüğü Tarih : 3 Temmuz 1918 |
Sultan
V. Mehmed Reşad Han
Halk arasında Sultân Reşâd olarak meşhur olan V. Mehmed Reşâd hân,
Sultân Abdülmecid’in Çırağan Sarayında 1844 yılında Gül-cemâl
Kadınefendi’den dünyaya gelen 3. Oğludur. 27 Nisan 1909 tarihinde 65
yaşında Osmanlı tahtına oturmuştur. Dehası itibariyle Abdülhamid ile
kıyaslamak mümkün değilse de, İslâm kültürüne vâkıf, Arapça ve
Farsça’yı iyi bilen hattât, Mevlevî ve şâir bir padişahdır. Maalesef,
İttihâd ve Terakkinin meşru ve gayr-i meşru her isteklerine boyun
eğerek padişahlığını doldurmuştur.
İttihâdcılar, herkesi 31 Mart
mürettibliği ve irtica ile suçlamaya başlamışlar, tehdid ile Tal’at
Bey’i Dâhiliye nâzırı yapmışlardır. Roma Büyükelçisi olan ve tam bir
ahlaksız diye vasıflandırılan İbrahim Hakkı Bey, zorla sadrazamlığa
getirilmiştir. Tabii ki, Trablusgarb’ın elden çıkmasına da sebep
olmuştur. Hareket Ordusu Kumandanı Mahmûd Şevket Paşa ise, harbiye
nâzırı olarak kabinede yerini almıştır. Sonradan, İttihâdcılar için
“beyinsiz mahluklar” diyerek can verecektir. Kısaca Sultân Reşâd
döneminde iktidar, tamamen Tal’at, Enver ve Cemal Paşa üçlüsünün
elindedir. İttihâdcıların zorbalığı ile, Kavalalı Hânedanından
Mehmed
Said Hâlim Paşa sonradan sadrazamlığa getirilmiştir. Hiç bir vasfı
olmadığı halde, kurallar çiğnenerek Tal’at Paşa’nın sadrazamlığa
getirilmesi de bu döneme rastlamaktadır. Son olarak, I. Cihan Harbine
Osmanlı Devleti’nin girmesini dahi, Padişaha haber vermeden bu üçlünün
yaptığını ifade edersek, Osmanlı Devleti’nin bu dönemde içine düştüğü
çukuru daha iyi anlayabiliriz. Kısaca Osmanlı Devleti’nin bu
kadar kötü
eller tarafından idare edildiği başka bir dönemi mevcut değildir.
Maalesef, İttihâdcıların Şeyhülislâmlarından Şeyhülislâm Musa Kâzım
Efendi’nin de farmason olduğu açıkça ifade edilmektedir.
Bu kadro
iş başına gelince, dış güçler Osmanlı Devleti vatandaşlarını tahrike
başladılar. Suriye’de Dürziler, Yemen’de Zeydîler ve Balkanlarda
Arnavudlar isyan ettiler. İttihâdcı
politikanın iflas ettiğini gören
Sultân Reşâd, yanına sadrazam ve diğer devlet erkânı ile Bediüzzaman
gibi âlimleri de alarak, Rumeli Seyâhatine çıktı. Mahmûd Şevket
Paşa’nın büyük kuvvetlerle ve silahla susturamadığı isyanı, 100.000
Arnavud ile Kosova Meydanında namaz kılarak teskin ettirdi (Haziran
1911).
İttihâdcılar kendilerine yakın olan Trablusgarb Valisi Recep Paşa’yı
İstanbul’a davet ederek Harbiye Nâzırı yaptılar ve Abdülhamid’in
Libya’yı korumak üzere bulundurduğu tümeni, hatalı bir kararla Yemen’e
sevk ettiler. Bunu fırsat bilen İtalya, İttihâdcıların adamı ve
kendisinin de ajanı olan Emanuel Karaso’yu kullanarak Libya’yı işgal
etmek üzere harb ilan etti. Ekim 1911’de İtalyanlar Trablus ve
Bingazi’yi işgal ettiler. Ancak Abdülhamid’in burada kurduğu milis
teşkilâtı olan Senûsîler ve Kuloğulları sayesinde, Mussolini zamanına
kadar Libya’yı tam olarak teslim alamadı. İtalyanlar daha sonra Mayıs
1912’de Akdeniz Adalarının merkezi olan Rodos’u işgal etti. Bu
mağlubiyetlerin faturasının İttihâdcı Hakkı Paşa’ya kesilmemesi için
İttihâd ve Terakki Partisi, Padişah'a Meclis’i fesh ettirdi ve Hakkı
Paşa’yı Londra’ya gönderdi. İttihâdcıların tahriki ile Osmanlı
ordusundaki subaylar, ittihâdcı ve halâskâr diye ikiye ayrıldılar;
çeteler kurarak birbiriyle boğuşmaya başladılar. Bu rezâletin
neticesinde Ekim 1912 Lozan Muâhedesi ile İtalya Harbine son verildi ve
Libya İtalya’ya bırakıldı. 12 Ada ve Rodos Osmanlıya iade edildi.
II. Abdülhamid’in ittihâd-ı İslâm siyâsetini anlamayan İttihâdcıların
Hakkı Paşa Hükümeti, ittihâd-ı anâsır diyerek, meşhur Temmuz 1910
tarihli Kiliseler ve Mektepler Kanununu çıkardı. Böylece asırlardır,
aralarındaki rekabetle birbirlerine düşen Bulgar, Sırp ve Yunan
azınlıklar arasında hakemlik yapılmış ve düşman birleştirilmiş oldu.
Bununla da kalınmayarak Rumeli’deki yetişmiş 120 tabur terhis edildi ve
yerine acemiler gönderildi. İttihâdcılar bunu yaparken, azınlıklar
Rusya ve diğer devletlerin yardımıyla ağır silahlar satın alıyordu;
bundan Selanik’te oturan II. Abdülhamid haberdar oluyor; ama
ittihâdcıların kulakları kapalı kalıyordu. Rusya ile anlaşan
Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan Ekim 1912’de arka arkaya
Osmanlı Devleti’ne karşı harb ilan ettiler ve Osmanlı Devleti’ni
perişan eden Balkan Harbi başladı. Böyle nazik bir dönemde Osmanlı
Hâriciye Nâzırı Ermeni Gabriel Noradungiyan Efendi idi. Sonradan
Osmanlı Devleti’ne hıyânet etti. Osmanlı Devleti’nin elinde Şark Ordusu
denilen 5 kolordu dışında askeri olmadığı gibi, Arnavudlar da, Büyük
Arnavutluk hayaliye gayr-i müslim çetelerle birlikte hareket
ediyorlardı. Aralarında ittihâdcı ve halâskâr diye ikiye bölünen Şark
Ordusu, Bulgaristan kuvvetleri karşısında mağlup olarak Kasım 1912’de
Çatalca’ya kadar geriledi. Garb Ordusu da Sırplara karşı mağlup
olmuştu. Yunanlılar meşhur Preveze’yi aldılar ve 6 Kasım 1912’de
Selanik Yunanlılara Tahsin Paşa tarafından teslim edildi. İttihâd ve
Terakki’ye göre mehd-i hürriyet olan Selanik, kendi siyâsetleri
neticesinde Yunanlılara teslim edilmiş ve orada ikamet eden II.
Abdülhamid, göz yaşları içinde İstanbul Beylerbeyi Sarayı’na
nakledilmişti. Mart 1913’de Edirne açlıktan dolayı Bulgarlara ve Yanya
da Yunanlılara teslim edildi. Abdülhamid’in hal’ meselesindeki heyette
bulunan Arnavud Es’ad Toptanî Paşa, devlete hıyânet ederek komutan
Hasan Rıza Paşa’yı öldürüp İşkodra’ya el koydu. Osmanlı Devleti
aleyhinde Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar ve Arnavudlar ittifak
etmişlerdi. Arnavudları bu isyana iten sebeplerin başında
İttihâdcıların dine aykırı hareketleri geliyordu.
Bütün bu olan bitenlere karşı, adı büyük ama kendisi küçük olan Ahmed
Muhtâr Paşa’nın kabinesinde sadece Kıbrıslı Kâmil Paşa ve Şeyhülislâm
Cemâleddin Efendi ittihâdcılara muhâlif idiler. İttihâd ve Terakki,
sert tutumlarından dolayı Dâhiliye Nâzırı Ahmed Reşîd Bey’den de
bunalmışlardı. Harbiye Nâzırı ise, İttihâdcılara muhâlif olan Halâskâr
Zâbitân Cuntasının lideriydi. Bu ittifakdan rahatsız olan İttihâd ve
Terakki’nin liderlerinden Yarbay Enver Bey ve Albay Cemal Bey,
İttihâdcı Prens Said Hâlim Paşa’nın yalısında bir araya geldiler ve
siyâsetle uğraşmayacaklarına dair yemin ettiler. Kâmil Paşa bu
yeminlere inanmadı ve nitekim onun aleyhinde Edirne’yi Bulgarlara
verecek diye propagandaya başladılar. 23 Ocak 1913 günü Enver Bey,
komitecilerini alarak Bâb-ı Âli’yi bastı. 8 eri ve iki subayı şehid
eden çeteler, kendilerine karşı çıkan Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa’yı
şehid ettiler. Tal’at ve Enver Beyler, Kâmil Paşa’yı zorla istifa
ettirdiler ve Mahmûd Şevket Paşa’yı sadrazam yaptılar. Tal’at kendini
Dâhiliye Nâzırı tayin ettirdi. Başta Kâmil Paşa, Şeyhülislâm ve Reşid
Bey olmak üzere yüzlerce muhâlif tevkif ve sürgün edildi. Tarihe Bâb-ı
Âli Baskını diye geçen bu olay, askerin siyâsete karıştığı en çirkin
olaylardan biridir.
Böyle bir iç karmaşada Balkan Harbine son vermek üzere Mayıs 1913
tarihli Londra Muâhedesine imza koyan Osmanlı Devleti, Balkanları hemen
hemen terk ediyordu. Edirne’yi bile Bulgaristan’a bırakan bu andlaşma,
devlet için bir intihar gibiydi. Osmanlı Devleti’ne ihânet eden
Arnavudlar da umduklarını bulamadılar. Arnavudluğa verecekleri
toprakların yarısını (Kosova ve Manastır) Sırbistan’a verdiler ve
bugüne kadar bu ihanetin cezasını masum Arnavudlar çektiler.
Bu durumdan iyice kuduran İttihâdcılar, tatbik ettikleri örfî idare ile
Kanun-ı Esâsî’yi rafa kaldırdılar. Padişahla arası iyi olmayan ve
tarafsız sadrazam adıyla İttihâdcılar tarafından bu makama getirilen
Mahmûd Şevket Paşa da, İttihâdcılardan bıkmıştı. İttihâdcılar, Mahmûd
Şevket Paşa’yı hedef aldılar. İstanbul muhâfızı Cemal Bey, Paşa ile
ilgili suikasd istihbârâtını haber bile vermedi. Hedef, hem Paşa’yı ve
hem de muhâlefeti sindirmekti. Balkanlardaki mağlubiyet ve hele
Edirne’yi Bulgarlara veren andlaşmadan dolayı, herkes İttihâdcılardan
nefret ediyordu. İngiltere’nin arkasında olduğu söylenen Mahmûd Paşa
suikasdı 11 Haziran 1913’de meydana geldi. Makam otomobiliyle Bâb-ı
Âliye giden Paşa kurşunlanarak şehid edildi. İttihâdcılar, kendileri
tertip ettikleri suikasdı muhâliflere ve özellikle de Halâskâr
Zâbitân’a yüklediler. 29 kişiyi idam ederek muhâlefeti tasfiye ettiler.
Tunuslu Hayreddin Paşa’nın hânedândan olan oğlu Dâmad Sâlih Paşa’yı
bile idam ettirdiler. Sultân Reşad kukla gibiydi. Sıra Prens Said Hâlim
Paşa’nın hem Hâriciye Nâzırı ve hem de Sadrazam olarak tayinine
gelmişti; onu da yaptırdılar. Dâhiliye Nâzırı Tal’at Bey’di; Enver
Bey’e de ordunun bütün yetkileri verildi. 3. adam olan Cemal Bey’e ise,
önce donanma ve sonra da Devletin Arab Eyâletlerinin idaresi verildi.
İttihâdcılar diktatörlüğü denilen bu çetede Ziya Gökalp de İttihâd ve
Terakki Partisi Genel Sekreteri vazifesini ifa ediyordu. Kelimenin tam
anlamıyla bir diktatörlük söz konusuydu.
Mahmûd Paşa’nın katlinden 18 gün sonra 2. Balkan Harbi çıktı. Osmanlı
Devleti Edirne ve Batı Trakya’yı geri aldı. Enver Bey, Temmuz 1913’de
Edirne’ye girdi. 10.08.1913 tarihli Bükreş Muâhedesi ile harb sona
erdi. Artık Edirne fethi sarhoşluğunun da tesiriyle Osmanlı Devleti,
İttihâd ve Terakki Partisi Genel Başkanı ve Dâhiliye Nâzırı Tal’at Bey,
ordudan tek sorumlu olan Yarbay Enver Bey (Ocak 1914’de Harbiye Nazırı
olmuş ve sonra Nâciye Sultân ile evlenerek Saray’a Dâmâd olmuştur),
Bahriye Nâzırı ve Suriye’deki 4. Ordu Kumandanı Cemal Bey’in elindedir.
Cemal Paşa, Fransız âşığı ve diğerleri ise Alman hayranıdırlar. Said
Hâlim Paşa ise, tam bir kukladır.
Orduyu kısa zamanda kısmen de olsa düzene sokan Enver Paşa, I. Cihan
Harbinin patlak vermesinden de istifade ederek Eylül 1914’de
Kapitülasyon denilen imtiyazları iptal etti. I. Cihan Harbi, Almanya,
Avusturya, Bulgaristan ve sonra da Osmanlı Devleti’nin katıldığı
İttifak Devletleri ile Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya,
Sırbistan, Romanya, Belçika, Yunanistan, Portekiz ve Karadağ’dan oluşan
İtilaf Devletleri arasında cereyan ediyordu. İngiliz ve Fransız
kuvvetler, Eylül 1914’de Marne Muhârebesinde müttefik kuvvetleri mağlup
ettikten sonra, Osmanlı Devleti muhakemesiz bir şekilde harbe sokuldu.
Tek sebep Enver-Tal’at ve Cemal Paşalar üçlüsü idi. Savaşa Almanlarla
birlikte girmek üzere yayınladıkları tâlimatnameler bugün elimizdedir.
Dolayısıyla bir asra yakındır, harbin resmi sebebi olarak gösterdikleri
Osmanlı’ya sığınan iki Alman Harb gemisinin, Osmanlı’dan habersiz
Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını bombalaması ve bunun üzerine
İtilaf devletlere ait kuvvetlerin de Osmanlı Devleti’ne harb açtıkları
şeklindeki iddia, tamamen yalandır. Maalesef, Almanya ile yapılan gizli
ittifaklar ve I. Cihan Harbine girmek kararı, Padişah, Sadrazam, Meclis
ve Hükümetin haberi olmadan alınmıştır. 28 Temmuz 1914’de başlayan
harbe Osmanlı Devleti 29 Ekim 1914’de katılmıştır. Neticesi herkesçe
malumdur. Sadece Enver Paşa, liyakatsiz idaresi yüzünden Rus cephesinde
90.000 askeri Sarıkamış’ta şehid etmiştir. Ocak 1918 tarihli Amerika
Başkanı Wilson’un 14 maddelik prensipleri, İttifak devletlerini
mağlubiyete mahkûm etmiştir.
Ruslar işgal ettikleri (3.8.1915) Van Vilâyetini Ermenilere bırakıp
çekilince, Ermeniler, asırlardır beraberce yaşadıkları Müslümanları
kırmaya başladılar. Bunun üzerine 1915 Ermeni Tehciri diye bilinen ve
ancak sonradan Ermeniler tarafından soykırım olarak gösterilen olay
başladı. Osmanlı Devleti, kendi vatandaşı oldukları halde düşmanla
birlikte hareket eden Doğu’daki 500.000 Ermeniyi, Dâhiliye Nâzırı
Tal’at Bey’in emri ve sadrazam Said Hâlim Paşa’nın tasdikiyle tehcîre
yani Kuzey Suriye ve Irak’a mecburi göçe zorladı. Yolda telef olanlar
oldu. Ancak asla katliam yapılmadı.
Bunu İttihâdcıların zayıf siyâsetleri ve en önemlisi de dindeki
zaafları sebebiyle, Arabistan’da Şerif Hüseyin Paşa’nın başlattığı Arab
İsyanı takip etti (Haziran 1916). 1913’de İttihâdcıların takip ettiği
Türkçülük siyâseti, Suriye’de Azım-zâdelerin başını çektiği
Fransızlarla ittifak hareketini doğurdu. Neticede Osmanlı Devleti bütün
cephelerde mağlup oldu. Bu acıya dayanamayan II. Abdülhamid, Şubat
1918’de vefat etti. Cihan Harbinin son günleriydi. Onu kardeşi ve
padişah olan Sultân Reşâd takip etti ve 4.7.1918 tarihinde o da 74
yaşında dünyaya gözlerini yumdu.
ZEVCELERİ: 1- Kâm-res Baş Kadın Efendi. 2- Dürr-i Adn İkinci Kadın
Efendi. 3- Mihr-engîz İkinci Kadın Efendi. 4- Nâz-perver Üçüncü Kadın
Efendi. 5- Dil-firîb 4. Kadın Efendi. ÇOCUKLARI: 1- Mahmûd Necmeddin
Efendi. 2- Ömer Hilmi Efendi. 3- Mehmed Zıyâaddin Efendi. 4- Refî‘a
Sultân .
Kaynak: Osmanlı
Araştırmalar Vakfı
full-width
Yorum Gönder